Kahvaltı sonrası ilk olarak yakın mesafedeki Reynisfjara sahiline geçiyoruz. Simsiyah volkanik kumları, okyanusun güçlü dalgaları ve dev bazalt sütunlarıyla bu plaj, doğanın en dramatik sahnelerinden birini sunuyor. Sahil kenarındaki Hálsanefshellir Mağarası, bazalt sütunları ve yankılanan rüzgâr sesiyle bu sahneyi daha da büyüleyici hale getiriyor. Öğleden sonra güney kıyılarının yaban güzelliklerine veda ederek doğuya, İzlanda’nın daha vahşi, daha az dokunulmuş yüzüne doğru yola çıkıyoruz. Yol boyunca manzara sürekli değişiyor; bazen yeşil çayırlara, bazen lavla kararmış platolara, bazen de ufuk çizgisine kadar uzanan buzul örtülerine tanık oluyoruz. Günün en etkileyici durağı ise hiç kuşkusuz Svínafellsjökull. Avrupa'nın en büyük buzulu Vatnajökull’ün bir kolu olan bu devasa buz kütlesi, zamanın kristalleşmiş hali gibi. Parlak mavi çatlaklar, içine gömülmüş lav çizgileri ve yüzeyi saran derin sessizlik, insanı hayranlıkla susturuyor. Dileyenlerle buzul çevresinde kısa bir yürüyüş yaparak, doğanın şekillendirdiği bu dev manzarayı yakından keşfediyoruz. Yolculuğun kalanında göller, şelaleler, yosun kaplı lav tarlaları eşliğinde ilerliyor, doğanın her haline tanık olarak Jökulsárlón bölgesindeki otelimize ulaşıyoruz. Gün batımında odalarımızdan gökyüzünü izlerken, kuzeyin bu uzak köşesinde olmanın huzurunu iliklerimize kadar hissediyoruz.